SPERM VE AŞKIN DÜELLOSU: TELEGONYA ETKİSİ


SPERM VE AŞKIN DÜELLOSU: TELEGONYA ETKİSİ
Haydi, biraz müstehcen konulara girelim, açık seçik konuşalım, “seksli” şeyler falan. Nasıl olur? Lakin içinde bilimsel veriler de olsun, öyle işkembeden sallama olmasın. Severiz biz böyle şeyleri. Ama bilim ve seksin ne alakası var? Bak, anlatıyorum şimdi.
           Telegoni veya telegonya etkisi diye bir şey duymuş muydun? Duymadıysan dikkatlice odaklan yazıya, epey şakalı bir kavram bu. En açık ve basit şekilde tanımlayalım. Erkek ile kadın cinsel ilişkiye girerler, erkek kadını döller ve kadın hamile kalır. Eğer kadın onu hamile bırakan erkekten önce başka erkek veya erkeklerle birlikte olduysa, önceki erkek ve erkekler oluşacak bebeğin özelliklerinde etkili olurlar. Nasıl ama etkileyici mi? Neyse, devam edelim. Telegoni kavramını bundan yıllar önce ilk olarak Aristotales ortaya atmıştır, ne var ki bu kavram üzerinde pek fazla deneysel çalışma yapılamadığı için söz konusu kavram bir teori olmanın ötesine geçememiştir. Yalnız işbu iddianın hiçbir bilim adamı tarafından yanlışlanamadığı da bir gerçektir. “İki kere iki dörttür.” kesinliğinde bir yanlışlama görülmemiştir. Üniversiteler ve bilim merkezlerinin bu konuyu enine boyuna işlememesinin sebebinin kadının cinsel özgürlüğünün kısıtlanacağı ihtimali olduğu da düşünülebilir. Şimdilik insanda kanıtlanmış olmasa da at, zebra, sinek, arı, kelebek gibi hayvanlarda kanıtlandığı bilinmektedir. En bilinen ve yakın tarihteki deney de “Telostylinus Angusticollis” adlı sinek türü üzerinde yapılmıştır. Biz de bu teorinin insanlar üzerinde de olabilirlik ihtimalinin yüksek olduğuna değineceğiz.
            Bir cinsel birleşmede vajina içine boşalan erkekten milyonlarca sperm dışarı atılır. Elbette ki bunlardan yalnızca bir tanesi yumurtayı dölleyecektir. Peki ya geri kalanlar? Yumurtaya ulaşamayan milyonlarca sperm yol üzerinde regl dönemine kadar yaşamına devam eder. Regl sırasında da kanamayla birlikte dışarı atılır ancak regl öncesi vajina içine bir kez daha boşalma gerçekleşirse içerideki pasif durumda bulunan tüm spermler yumurtaya doğru tekrardan yol alacaktır. Üstelik yol boyunca ölü spermlerin taşıdığı genler de canlı spermlere geçecektir. Yani içeri sperminizi boşaltsanız da, sizin boşalttığınız spermlerden sonra hareketlenen eski spermler vajinayı dölleyebilir. Çocuk sizden olmayabilir. Haydi bakalım, çık şimdi işin içinden. Devam edeceğiz ama tam da bu konuyla alakalı olarak bir parantez açıp iddet müddetine değinmemiz zaruridir. İddet, kelime anlamı olarak “geçmesi gereken süre, beklenmesi gereken zaman” anlamına gelir. İddet müddetine göre çiftler boşandıktan sonra kadın, kendisinde oluşabilecek bir gebelik ihtimaline karşı 300 gün boyunca kimseyle evlenemez. Tahmin edilebilir ki evlilik olursa çocuğun kimden olduğu şaibeli bir hal alır. İddet müddeti şeri hukukta da, medeni kanunun 132. maddesinde de mevcuttur. Şimdi tekrar dönelim şu sperm işine.
          Regl dönemine kadar içeride kalan spermler olduğundan bahsettik ve yeni gelecek spermlerden sonra ne olacağına değindik. Ya sonra? Eski spermler regl kanıyla dışarı atıldı fakat ölen spermin taşıdığı genetik bilgi hep orada! İşte mesele burada. Dışarı atılan kısım sperm başı değil kuyruğudur. Zaten spermin ölen kısmı da burasıdır. Bu yüzden ölünce artık hareket edemezler ve orada öylece kalırlar. Esas genetik bilgiyi taşıyan baş kısım yıllarca uygun yaşam koşulları sayesinde vajina içinde yaşayabilir. Kuyruğu kopan spermin taşıdığı bilgi kendisinin yakınından geçen canlı spermlere aktarılır. Böylece sizin sperminize başka birine ait genetik bilgi yüklenir. Çocuk %100 sizin evladınız olmaz. Peki diyelim ki boşalma olmadı, o zaman ne oluyor? Hemen bahsedelim dilimiz döndüğünce.
Vajina içine etki bırakıp sonradan başkaları tarafından akıtılan spermlerin etkilenmesi için illa ki içeri boşalmak gerekli değildir. Kondomsuz bir giriş yapıldıysa bile bu olur. Öyle ki git-gel yapan peniste esas boşalmadan önce 5 milyon kadar sperm zevk suyuyla penisten çıkar, lakin git-gel esnasında penis başı bu spermlerin çoğunu geriye doğru çeker. Bu konuya da Cristopher Ryan Cinselliğin Şafağı eserinde harikulade bir şekilde değinmiştir. “İnsan penisinin, baş kısmında alışılmadık bir taç oluşturan ve aşağı doğru genişleyen penis başı, insan çiftleşmesine has, tekrarlayan gidip gelme hareketiyle birlikte -romantik seans başına on ila beş yüz gidip gelme hareketi- kadının üreme kanalında vakum etkisi yaratır. Bu vakum, daha önce bırakılmış menileri yumurtalık kanalından geri çeker ve böylelikle gönderilecek sperme yardımcı olur. Ama aynı vakum adamın kendi spermini de geri çekmeyecek midir? Hayır, çünkü boşalma gerçekleşince, penis daha döl yolundayken ve sertliğini korurken, öncelikle penis başı küçülür ve böylece kendi çocuklarını da geri çekebilecek bir emme hareketi etkisiz hale gelir.” Yumurtaya yakın konumda bulunan az sayıda spermin ise yumurtayı dölleme ihtimali yok denecek kadar azdır, bunların %99,99’u hedefe varamaz. Ancak sonrasındaki boşalmayla gelen spermlere genetiğini aktarabilirler. Hülasa doğacak çocuk aslında %100 oranla döllemeyi gerçekleştiren erkeğin çocuğu olmayacaktır. İçinde kadının geçmişte birlikte olduğu erkeklerden genler taşıyacaktır. Bunun evrimsel temeli ise bebeğin genetik açıdan en güçlü şekilde dünyaya gelmesi için genetik havuzdan olabildiğince faydalanması gereğine dayanmaktadır. Genetik havuz meselesine de kısaca hemen aşağıdaki paragrafta değinelim.



Hookingupsmart’taki grafikte (yukarıda görebilirsiniz) kadın/erkeklerin yaşa göre Smv'leri (sexual market value: cinsel pazar değeri) gösterilmiştir. Kadınlar için bu değerin en uç noktasının 23 olduğu ve yaş arttıkça değerin gitgide düşeceği; erkek için ise 30-45 yaşları arasının maksimum değer olacağı belirtilmiştir. Kadınlar, Smv’lerinin en yüksek olduğu dönemlerde alfa erkeklere yönelirler. Farklı partnerlerinin olduğu en yoğun dönem de bu zaman aralığına denk düşer. Kadınların yalnızca kendi cinslerine has olan yumurtlama dönemleri vardır. Bu dönemlerinde de seksüel arzuları had safhaya ulaşır. Erkeklerde malumunuz böyle bir dönem yoktur. İşte aldatma meselesine dişilerin daha yatkın olması da buradan kaynaklanıyor. Bu en verimli dönem olan yumurtlama dönemlerinde kadınlar, ilgi duyduğu ikinci bir erkeği eşine tercih eder. Başka bir değişle kadının orgazm olması veya hamile kalması “aşığı” ile “eşine” oranla daha yüksek başarı göstermektedir. Cristopher Ryan ise şöyle der: “Kadının karma stratejisi ise kaynaklara, statü ve korumaya en iyi erişimi sağlayan erkekle uzun süreli bir ilişkiye girip, sonra da fırsat buldukça sevecen ama evcil kocasının sunamadığı genetik avantajları sunan deri ceketli, yontulmamış heriflerle kaçamak kovalamaktır. Fikir basittir. Eğer yumurtlayan bir dişinin üreme sisteminde birden fazla erkeğin spermi bulunuyorsa, sperm hücreleri yumurtayı dölleme rekabetine girerler. Sperm rekabeti yaşayan türlerin dişileri tipik olarak yumurtladıkları dönemi ilan etmek için değişik numaralara başvururlar ki daha fazla sayıda rakibi davet edebilsinler. Kışkırtmaları cinsel çağrışımlı seslerden, genital bölgenin şişerek seksi vişneden kırmızı güneşe, kırmızı rujun her tonunu almasına kadar uzanır.” Genetik havuz meselesi de bu doğrultuda şekillenir. Dişi, içgüdüsel olarak alfa erkekten (ne kadar çok olursa) döl almayı hedefler.
Yazının özüne dönelim ve şu Telegoni meselesine biraz daha bilimsel yaklaşalım. Ne demiştik: bilim ve seks! Severiz biz böyle şeyleri. Seattle Üniversitesi ve Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre kadın beyni “erkek mikrokimerizmi” barındırıyor. Nedir bu mikrokimerizmi? İnsana anneden geçmeyen ve biyolojik babaya da ait olmayan kalıtsal karakteristiklerin etkili olması, olarak tanımlayabiliriz. Bu arada mikrokimerizm fenomeni bilimsel olarak kanıtlanmıştır.  Çalışmaya göre, “Test edilen kadınların %63’ü (59 kişiden 37’si), beyinlerinde erkek mikrokimerizmi barındırıyor. Peki nereden geliyor bu erkek mikrokimerizmi? Araştırma boyunca, bilim insanları en makul yanıtın şu olduğunu farz ettiler: kadın beyninde yaşayan erkek DNA’larının tümü erkek çocuğa gebelikten geliyor. Bu, en güvenli ve politik doğru varsayımdı. Ancak araştırmacılar bir tür inkâr içerisindeydiler. Çünkü bırakın erkek çocuk doğurmayı, daha önce hiç hamile kalmamış kadınların beyinlerini bile incelediklerinde erkek DNA’sının mevcut olduğunu gördüler.
Bilim insanlarına göre kadın beyninde yaşayan erkek DNA’larının mümkün olan kaynakları şunlar:
1.      Kadının haberdar olmadığı bir düşük
2.      Kaybolan erkek ikiz
3.      Anne sirkülasyonu ile transfer edilen ağabey
4.      Cinsel birleşim
Kadınların %63’ünün beyinlerinde erkek DNA’sı barındırdıkları gerçeği düşünüldüğünde, sizce bu durumun en olası kaynağı yukarıdakilerden hangisi? İlk üç seçenek, kadınların çok küçük bir oranına uygulanabiliyor. %63 gibi bir oranın sebebi olamayacak kadar. Peki, dördüncü seçenek? Oldukça yaygın, değil mi? Yanıt: 4. Seks! Bingo!
Seattle Üniversitesi ve Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi tarafından yapılan açıklamanın devamı şöyle: “Bu durumun kadınlar açısından birçok önemli sonucu var. Spermatozoa aldığınız her erkek, hayatınız boyunca yaşayan bir parçanız haline gelir. Bu çalışma kapsamında incelenen kadınlar yaşça büyüklerdi. Bazıları yaşayan erkek DNA’larını 50 yıldan fazla bir süre boyunca bedenlerinde taşıdılar. Sperm, canlıdır. Yaşayan hücrelerden oluşur. Bedeninize enjekte edildiğinde, bir duvara çarpana dek yüzer ve etinize bağlanır. Ağzınızda ise yüzer, nazal kanallarınıza, iç kulaklarınıza ve gözlerinizin arkasına dek tırmanır ve sonra da saplanır. Kan dolaşımınıza giriş yapar, beyninizde ve omuriliğinizde toplanır. Bir bilimkurgu filminde çıkmışçasına, bir parçanız haline gelir ve ondan kurtulamazsınız. Cinsel birleşimin tam gücünü ve yarattığı sonuçları yeni yeni anlamaya başlıyoruz.”
En bilinen ve yakın tarihteki deneyin “Telostylinus Angusticollis” adlı sinek türü üzerinde yapıldığını beyan etmiştik. Bu hususta bir görsel kullanalım ve hemen altına açıklama yapalım.
Telostylinus Angusticollis türündeki sineğin telegoni mekanizmasının hipotez mekanizmasını önce daha bilimsel bir dil ile kaynağından aktaralım, ardından daha basit bir dil ile kendimiz açıklayalım. “Ovüllerin sperm kaynaklı moleküller için olgunlaşmamış ve geçirgen olmasına rağmen oluşan ilk çiftleşme (ilk erkek), kadın ovül gelişimini etkileyen seminal sıvıları alır (mavi renkle gösterilmiştir). Ovül olgunlaşmasından sonra ortaya çıkan müteakip çiftleşme (ikinci erkek) fertilizasyon ile sonuçlanır, ancak semen aracılı etkilerle sonuçlanması beklenmez çünkü olgun (koryonlu) yumurtalar büyük ölçüde seminal ürünlere karşı geçirgen değildir. Sonuç olarak, ortaya çıkan yavru, birinci erkeğin fenotipinin (mavi renkle temsil edilen) genetik olmayan bir etkisini gösterirken, aynı zamanda, ikinci erkekten alınan (kırmızı renkle temsil edilen) alelleri (eş gen) ifade eder.” İlk aşamada yumurtanın henüz olgun değilken döllendiği görülüyor. Bu ilk döllenme. İlk döllenmeyi gerçekleştiren erkek de görüldüğü üzere mavi ile renklendirilmiş. İkinci aşamada yumurta gelişiyor, olgunlaşıyor. Üçüncü aşamada ise ikinci bir erkek devreye giriyor, o da kırmızı ile renklendirilmiş. Oradaki döllenme işlemi sırasında yumurtanın olgunlaştığını unutmamamız gerekir. Son aşamada görüldüğü üzere yavrular oluşmuştur ve hem ilk erkeğin hem de ikinci erkeğin özelliklerini taşımaktadır. Renklerden de anlaşılıyor şüphesiz. Bu görsel her ne kadar sinekler için kullanılsa da Telegonya Etkisi’nin insanlardaki hakikatini anlatırken de kullanılabilir, en azından bir kılavuz niteliğindedir.
Mevzuyu yine basitleştirmeye çalışalım ve bir adım daha ileri gidelim. İşin temelinde şöyle bir iddia daha vardır. “Kadının üreme havuzunda bulunan gen, çocuğun gelecekteki babası değil, kadının ilk birlikte olduğu erkeğin genidir. Oluşacak bebeğe önceki partnerlerin özellikleri de aktarılır. Kadının birçok ilişki yaşaması ve sperm veya bedenine aldığı bir salgı (öpüşmek yeterlidir) durumunda kadın ve erkeğin DNA ve RNA'ları etkileşim içine girer.” Bak şimdi iş seksten öpüşmeye indi. Haydi, biraz daha indirelim. Şöyle düşünelim, insan yapısı zaten kimyasal ve biyolojik bileşenlere sahiptir. Birini yanağından öptüğünüzde bile onda iz bırakırsınız. Bu iz o bölge yıkandığında veya silindiğinde geçer. Sonuçta iz bırakılıyor mu? Bırakılıyor. Boş verelim şimdi öpüşmeyi falan. Biriyle tokalaştığınızda bile ondan bir iz almış olursunuz. Yahu katiller, hırsızlar neden mont, şapka, eldiven, bot vb. şeyler giyer? Moda diye mi? Üzerindeki DNA'dan etrafa ne kadar az bulaştırırsa o kadar iyidir de ondan.
Seks konusuna geri dönüyoruz, özlemişizdir değil mi? İnsanın kendi üzerindeki DNA'dan, kendi üzerindeki malzemeden başkasına geçirmesi bir tokalaşma ile mümkünse, seks ile geçebilecek/bulaşabilecek etkenler de çok daha fazla olmayacak mıdır? Sekste bedenin içine girmiş oluyorsunuz, menideki bir spermin kadın yumurtasına ulaşmasıyla birlikte olabilen etki yeni bir canlı ise, diğer pek çok ihtimali göz ardı edemeyiz. Cinsel saldırılarda/tecavüzlerde zanlıyı spermi ele verebiliyorken, o sperm, bir kadının sonraki ilişkilerinden doğacak bebeğe de etki edecektir. Yukarıdaki kısımlarda bunun nasıl olacağını ayrıntılı olarak anlatmıştık.
Konunun özünü tekrar vurgulayalım ve pekiştirelim. Sonra da bir bilimsel haber daha vereceğiz. Neler geliyor neler… Erkek enerjisinin morfogenetik alanı rahmin hafızasında kalıyor. Bir erkek, kadın rahmiyle buluştuğunda, kadının rahmi o erkeğin morfogenetik alanına göre kodlanıyor. Yani o erkeğin tarlası orası. Tarla da o bilincin enerjisine göre tohumu yeşertiyor. Örneğin bir kadın bir erkekle ilişki yaşadı yani rahminin kodları ile oynattı ve ilerleyen zamanlarda da başka bir erkekle ilişki yaşayıp hamile kaldı. Zannediyor musunuz ki, o çocuk şimdiki babanın özelliklerini taşıyacak? Kısmen evet, ancak kısmen de hayır. O rahim, ilk kimin enerjisi ile kodlandı ise, rahim kimi tanımladıysa, onun özellikleri o çocukta görülebilir. Dr. Garyaev bu konuda, “Kadın bedeninde bildiğiniz gibi tüm hayatı boyunca kullanılacak yumurtalar doğuştan vardır. Sayıları 500-600 olan bu yumurta hücreler ilk cinsel ilişkide fiziki olarak çocuk dünyaya getirmese bile o ilk kişinin DNA siluetini (Hologram şeklini) belleğine yerleştirmiş oluyor.” fikrini öne sürer. Ha bir de bu olay var: Sadece ilk birliktelikteki erkek mi yoksa tüm erkekler mi? O, tartışmaya açık bir konu olarak görülebilir ancak sadece ilk birliktelikten ziyade önceki tüm erkekler kümesi daha mantıklı görünmektedir ki önceki kısımlarda da bu savı destekleyen birçok veri sunmuştuk. Yine Dr. Garyaev’in verdiği bir örneğe değinelim, “Rusya’da ilginç bir olay yaşandı. Slav ırkından karı-koca dünyaya siyah çocuk getirdi. Genetik testlere göre çocuk çiftindi. Derinlemesine bir araştırmaya girildiğinde kadının 10 yıl önce üniversitede Afrikalı bir erkekle kısa süreli ilişki yaşadığı ortaya çıktı.” Hanımefendinin gençliğinde siyahi bir beyefendiyle yaşadığı birliktelik, Slav ırkına siyah bir bebek kazandırmış oldu. Bak sen şu Telegonya Etkisi’nin ettiğine!
Sonuç olarak bu yazı bizce hem kafanızı berraklaştırdı hem de bulanıklaştırdı. İkisi aynı anda nasıl oluyor peki? Berraklaşması edindiğiniz bilgiler sayesinde; bulanıklaşması da “özel hayat” ile ilgili. O da münferit bir yorum elbette.







KAYNAKÇA
Aktaş, Kubilay
Crean, A. J., Kopps, A. M., & Bonduriansky, R. (in press). Revisiting telegony: Offspring inherit an acquired characteristic of their mother's previous mate.Ecology Letters.
Hacıoğlu, Nerdun, Moskova, http://www.hurriyet.com.tr
J. Crean, Angela, Anna M. Kopps, Russell Bonduriansky, New South Wales Üniversitesi
Journal of Clinical Obstetrics & Gynecology, http://www.jcog.com.tr/article/en-all-aspects-of-microchimerism-review-64950.html
Live Science and Staff, https://www.livescience.com/8779-fertile-women-manly-men.html
Ryan, Cristopher, (2015). Cinselliğin Şafağı, İstanbul: Okyanus Yayınları
https://hthayat.haberturk.com/saglik/haber/1054713-kadinlar-cinsel-iliskiye-girdikleri-her-erkekten-dna-aliyor
http://www.hookingupsmart.com/wp-content/uploads/2013/10/smv_curve1-1024x502.jpg
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4282758
https://www.eksisozluk.com
https://www.incisozluk.com








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bağlaç Olan de